Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tarafından düzenlenen 105. Uluslararası Çalışma Konferansı, işçi, işveren ve hükümet temsilcilerinin katılımıyla Birleşmiş Milletler Cenevre Ofisi’nde gerçekleştirildi. Sendikamızı temsilen Genel Başkanımız Ramazan Ağar, Genel Başkan Danışmanı Prof.Dr. Cem Kılıç ve Dış İlişkiler Uzmanı Özgür Doruk’un hazır bulunduğu konferansın 12 Haziran tarihli oturumunda ayrıca Konfederasyonumuz TÜRK-İŞ Genel Başkanı ve Türkiye İşçi Delegesi Ergün Atalay bir konuşma yaptı.
İsviçre’nin başkenti Cenevre’de gerçekleştirilen konferansta; dönemin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu ve beraberindeki heyetin yanı sıra, işveren sendikaları temsilcileri ve Konfederasyonumuz TÜRK-İŞ’e üye kardeş sendikalarımız ile aynı sıralarda yer aldık. Konferans, çalışma yaşamı sosyal taraflarını bir araya getirmesi ve bu sayede Türkiye işçi sınıfını doğrudan ilgilendiren konuların, ortak platformlarda müzakere edilmesine fırsat tanıyan nitelik arz etmesi açısından büyük öneme sahipti
TÜRK-İŞ Genel Başkanı Sayın Ergün Atalay’ın, Genel Kurul’a hitaben yaptığı konuşma, gerek Türkiye işçi sınıfının çalışma yaşamlarında ve gerekse sendikal mücadelede karşılaşılan sorunları özetler nitelik taşımaktaydı. Atalay konuşmasında, 15 Temmuz hain darbe girişiminin çalışma hayatı üzerindeki olumsuz etkilerinin altını çizerken, TÜRK-İŞ üyesi sendikaların çözüme kavuşturulması için ortak görüş bildirdiği konuları; iş kazaları ve meslek hastalıkları, artış eğilimi arz eden işsizlik rakamları ve sendikal örgütlenme önündeki engeller olarak sıraladı.
Türkiye İşçi Delegesi ve TÜRK-İŞ Genel Başkanı Ergün Atalay’ın yanı sıra uluslararası üst örgütlerimizden İnşaat ve Ağaç İşçileri Enternasyonali (BWI) adına Genel Sekreter Ambet Yuson ve Kamu Hizmetleri Enternasyonali (PSI) adına Dünya Kadın Komitesi Başkanı Juneia Batista da Genel Kurul’da birer konuşma yaptılar. Yuson konuşmasında 155 ve 187 Sayılı ILO Konvansiyonları’nın kabul edilmesi ve uygulamaya geçirilmesinin teşvik edilmesi gerektiğine vurgu yaptı. PSI adına kürsü alan Batista ise artan gelir adaletsizliğinin, yaşanan politik krizlerin ana nedeni olduğuna dikkat çekti.
Atalay, “Sendikal ayrımcılığa
derhal son verilmelidir.”
Geçen yıl bu salonda yaptığım konuşmada, terörün yaşandığı ülkelerde, çalışma hayatı ile ilgili sorunları konuşmaya imkân olmadığını belirtmiştim. O konuşmamdan yaklaşık bir ay sonra ülkem, 15 Temmuz 2016 gecesi eşi benzeri görülmemiş bir darbe girişimi ile karşı karşıya kalmıştır. O günden bu güne, darbe girişiminde bulunan hainlerle mücadelemizi sürdürmekteyiz. Bu darbe girişimi tüm kesimleri olumsuz etkilediği gibi çalışma hayatına da büyük zararlar vermiş, çalışanların çözüm bekleyen sorunlarının ötelenmesine neden olmuştur. İşçi ve Memur sendikalarımızın sorunları yeni yeni gündeme taşınabilmektedir.
Darbe gecesi demokrasimize korumak için sokaklara çıkan, 20’si bu salonda bulunan sendikalara üye 249 insanımız şehit olmuştur. 2 binin üzerinde vatandaşlarımız ise yaralanmıştır. Darbenin arkasındaki güç ise amacına ulaşmak için her yolu mubah gören ve kılıktan kılığa giren FETÖ terör örgütüdür. 40 yıldır farklı maske ve kimliklerle stratejik devlet kurumlarına sızan bu terör örgütü konusunda sizleri ve tüm dünyayı uyarmak isterim. Başta Afrika ülkeleri olmak üzere pek çok ülkede faaliyet gösteren bu terör örgütüne karşı önlem almazsanız, 15 Temmuzda bizim başımıza gelenler sizin de başınıza gelecektir.
Kutsal Ramazan ayında bile Müslüman coğrafyasında patlamaya devam eden bombalar yüreğimizi yakmaya devam etmektedir. Ülkemizde 3 milyondan fazla Suriyeli mülteci ile ekmeğimizi paylaşırken, insan hakları ve demokrasiyi dillerinden düşürmeyip, 300 mülteciye dahi kapılarını kapatan bazı ülkelerin FETÖ’den kaçan yüzlerce haine kucak açması hayal kırıklığı yaratmaktadır. Terör örgütlerine silah satarak veya siyasi destek vererek sahip çıkanlar, mültecilere ve mazlumlara sahip çıkarlarsa tüm dünya için daha hayırlı olacaktır. Dünyada pek çok insan açlıktan ölürken pek çoğu da tokluktan ölmektedir.
Ayrıca, FETÖ terör örgütü darbeden önce Konfederasyonumuz üyesi TÜMTİS sendikamızı da hedef almıştır. Sendikamızın 12 yöneticisi sadece işçileri örgütlendikleri için dörder yıl hapis cezasına çarptırılmıştır. Mahkemede bu hükmü veren hâkimler şu anda FETÖ terör örgütü üyeliği nedeniyle tutuklanmışlardır. Diğer taraftan suç işleyen bu örgüt üyelerinin hak ettikleri şekilde cezalandırılmaları ve masum olduklarını iddia edenlerin hızlı ve adil bir şekilde yargılanmaları sağlanmalıdır.
Türkiye’de her gün dört arkadaşımız iş kazası nedeniyle hayatını kaybetmektedir. İş Sağlığı ve Güvenliği ile ilgili raporda ifade edildiği gibi; Türkiye Soma Maden kazasının ardından 167 ve 176 Sayılı Sözleşmeleri onaylayarak, mevzuat konusunda önemli adımlar atmıştır. Ancak, devam eden kazaların önlenebilmesi için iş sağlığı ve güvenliği kültürünün yaygınlaştırılması ve uygulamada yaşanan sıkıntıların giderilmesi gerekmektedir. Bu konuda sürdürülen çalışmaların daha etkin bir şekilde devam ettirilmesi işçilerimizi sağlığı ve güvenliği açısından son derece önemlidir. İş Sağlığı Güvenliği Uzmanı ve İş Yeri Hekimi Çalıştırma zorunluluğu Kamu Kurumları ve 50’den az işçi çalıştıran az tehlikeli işyerleri için 2020 yılına ertelendi. İSG konusu ertelenebilecek bir konu değildir.
Dünya genelinde ortak bir sorun haline gelen işsizlik ülkemde de artış göstermektedir. Şu anda 4 milyon vatandaşımız işsiz olmakla birlikte işsizlik yüzde 13 seviyelerine ulaşmıştır. Hükümetimizin yeni iş olanaklarının oluşturması vasıtasıyla istihdamı artırmaya yönelik girişimlerini destekliyor ve devam ettirilmesini talep ediyoruz. Sendikal örgütlenme demokrasinin bir parçasıdır. Ülkemde sendikal örgütlenmenin önündeki engeller halen varlığını sürdürmektedir. Sendikal örgütlenme oranı halen yüzde 11 gibi düşük bir seviyededir. Çalışanların istedikleri bir sendikaya üye olmaları anayasal bir haktır. Ne yazık ki bu hak bazı belediye ve kamu kuruluşlarınca engellenmektedir. Bazı idareciler kendi istedikleri sendikalara üye olmaları için çalışanlar üzerinde baskı kurmaktadır. Sendikal ayrımcılığa derhal son verilmelidir.
Genel Direktörün Yeşil İşler ile ilgili raporunu destekliyoruz. Büyüme ve gelişme arasında güçlü ve dengeli ilişki kurulmalıdır. Yeşil üretime geçişle birlikte, çevre ve iklim korunacak aynı zamanda insan onuruna yakışır ve kaliteli yeni iş olanakları oluşturulacaktır. ILO Avrupa Bölge Konferansı’nın bu yıl Ekim ayında İstanbul’da yapılması kararlaştırılmıştır. Bölge Konferansının ülkemizde yapılacak olması Türkiye’deki tüm sosyal taraflar açısından büyük bir önem taşımaktadır. İşçi kesimi olarak bölgesel konferansın ülkemdeki çalışma hayatına, işçi hak ve özgürlüklerine olumlu katkı sağlayacağına inanıyorum.
Bölge Konferansının yeri konusunda kimse tereddüt etmesin. Londra, Paris ya da Brüksel ne kadar güvenli ise İstanbul da o kadar güvenlidir. Savaşların, zulümlerin, sona erdiği, demokrasinin tüm kuralları ile işletildiği, ülkeleri yönetenlerin adalet ve merhamet duyguları ile hareket ettiği bir dünya temennisi ile Genel Müdüre ve ILO çalışanlarına başarılar diliyor, beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum.
Yuson, “İşçi maliyetlerinin kamu ihalelerinde
rekabet aracı olarak kullanılması engellenmelidir.”
Geçtiğimiz yıl gerçekleştirilen konferansta yaptığım konuşmamda, o tarihte tutuklu bulunan Güney Kore Sendikalar Konfederasyonu Genel Başkanı Han Sang Gyun durumuna dikkatinizi çekmiştim. Bizler bugün bu salonda yeniden bir aradayız, ancak O halen cezaevinde. Başarılı bir halk hareketi ardından, sendika karşıtı bir Devlet Başkanı yolsuzluk suçlamaları sonucu görevden alındı. Umarız yakın tarihte Başkan seçilen Moon Jae-In gerçek demokrasi için yeni bir çağ açar ve Güney Kore’de sendikalar üzerine kurulu baskıya son verir. Hang Sang Gyun ve diğer sendika liderlerinin özgürlüklerine kavuşturulmaları ve ILO standartlarına tam ve eksiksiz riayet edilmesi, hükümetin bu yeni yolda atması gereken ilk adımlardır.
Avustralya’da Turnbull Hükümeti, ABCC olarak ta bilinen Avustralya İnşaat ve Yapı Komisyonu’nu geri getirdi ki bu kuruluş yasal örgütlenme faaliyetleri yürüten inşaat işçileri sendikalarına saldırı amacıyla dizayn edilmiştir. ABCC endüstriyel eylemler ile işyerinde düzenlenen protesto ve gösterileri kısıtlayıcı yeni önlemler duyuruyor ve bu tür girişimlere ilişkin cezaları arttırıyor. Sessiz kalma ve haksız suçlamalara karşı korunma hakkını ortadan kaldırıyor, sendikal örgütlenme ve ifade özgürlüğü haklarını kısıtlıyor, yasal izin olmadan konutlara girilmesini mümkün kılıyor. BWI olarak, Avustralya Sendikalar Konseyi’nin Örgütlenme Özgürlüğü Komitesi’nin dikkatine hazırladığı şikayet dosyasını Genel Direktöre sunduk.
Bir başka demokrasi olan Dominik Cumhuriyeti’nde Sosyal Güvenlik Kuruluşu yayımladığı kararname ile inşaat, tarım ve liman sektörü işyerlerinde çalışan geçici işçilere sağlık hizmeti verilmesini durdurdu. Bu zorlayıcı tedbirlerin hayata geçirilmesi esnasında ne işçilerin ve üyesi bulundukları sendikaların görüşlerine danışıldı, ne de Dominik Cumhuriyeti’nin hali hazırda onaylamış olduğu ILO Konvansiyonları’na riayet edildi.
Bizler ILO’yu yalnızca ilgili araçları, hizmetleri ve faaliyetleri ile iş sağlığı ve güvenliğinin savunucusu olarak görmüyoruz. ILO’nun sendikal hakları koruma misyonunun da işyerlerimizdeki sağlık ve güvenlik koşullarının yükseltilmesi ile doğrudan ilişkili olduğunu düşünüyoruz. Unutmayalım ki işçiler eğer sendikalı iseler güvendedirler. Aplikasyon Komitesi’nde iş sağlığı ve güvenliği üzerine gerçekleşen tartışmalar esnasında da ifade ettiğimiz gibi ILO’nun 155 ve 187 Sayılı Konvansiyonları’nı yeterli görmekteyiz. Yeni bir çerçeve standart belirlenmesi ihtiyacı bulunmamaktadır. Yapılması gereken; bu sözleşmelerin kabul edilmesi ve uygulamaya geçirilmesinin teşvik edilmesidir.
Hükümetler, kamu ihalelerinde çalışma koşulları üzerine hazırlanmış 94 Sayılı ILO Sözleşmesi’nde de önerildiği üzere, inşaat sektörüne ilişkin kamu ihalelerine yönelik uyulması zorunlu çalışma standartları getirerek, işçilere dair maliyetlerin bir rekabet aracı olarak kullanılmasını engelleyebilirler. Bizler ayrıca, sendikal hakların tamamından yoksun ve inşaat sektöründe yaşanan şok edici düzeydeki ölüm ve sakat kalma rakamlarını önlemekte yetersiz olan ISO ve CSR gibi Özel Uyumluluk Girişimleri’ne dekarşı çıkıyoruz.
Yalnızca ILO içerisinde değil, tüm kesimlerde çalışma yaşamının geleceğine ilişkin büyük bir varsayım söz konusudur. Süregelen çıkarımların büyük çoğunluğu ya hayalperestçe ya da çaresizlik yüklüdür. Herkesin aklına gelen şey; tüm güvencelerimizin güvencesiz istihdam biçimlerinin oluşturacağı tsunaminin altında dağılıp gideceğidir. Tüm kararların piyasanın ve/veya teknolojinin aktörleri tarafından alındığı bu sessiz umutsuzluk dünyasına bakınca, geleceğin çalışma hayatında işçilere, sendikalarına ve hatta hükümetlere dahi rol verilmeyeceğini anlamak güç değil.
Çalışma hayatının geleceğine ilişkin tartışmalarda büyük ölçüde eksik olan şey, endüstriyel demokrasidir. Bazı tartışmalarda işçiler “bakılması gerekenler” olarak kabul edilirler, ancak işçilerin kendilerine bakmaya imkanları olup olmadığını bu tartışmaların aktörlerinin pek azı dikkate alıyor. Bu nedenle, tarihsel mahiyeti ve misyonu gereği ILO’nun örgütlenme ve toplu pazarlık özgürlüğünü yeniden merkeze ve en öne alması gerekmektedir. Yalnızca kağıt üzerinde değil, uygulamada da örgütlenme ve toplu pazarlık özgürlüğü hakları için ne ifade edeceğine bakmaksızın değişiklikler yapılmamalı, değişim kesin ve kaçınılmaz olarak kabul edilmemelidir.
Çalışma hayatının geleceğinde göçmenler ve mülteciler de vardır. Yerel işçilerin hakları, ancak ve ancak göçmen işçilerin haklarının güvence altına alınması sayesinde korunabilir. Başarılı toplumların tesis edilmesi için kilit koşullardan biri de başarılı göçü sağlayabilmektir. Göçün insani ilerlemeye tam ve eksiksiz katkı sağlayabilmesinde ILO merkezi bir rol üstlenmelidir.
Ekonomilerin çevreye duyarlı bir biçimde dönüşümüne yönelik alınacak tedbirler orman işçilerimize olumlu ve olumsuz etki edecekken, diğer taraftan karbon emisyonunun düşürülmesi süreçlerinin inşaat işçilerinin istihdamına olumlu katkı yapması sağlanmalıdır. Bu dönüşümün nasıl tasarlanacağına ilişkin müzakerelerde masada olmalıyız. Unutulmamalıdır ki, mevcut yapıların enerji tasarrufu sağlayıcı niteliğe kavuşturulması, büyük bir yatırım ve güçlü bir liderlik gerekmektedir.
Oluruna bırakarak ve insan elinin değmesi yasaklı bir küreselleşme anlayışı ile karşımızdaki sorunların hiçbirinin üstesinden gelmemiz mümkün olmayacaktır. Sosyal adalet kendiliğinden oluşmaz, demokrasi kendiliğinden tesis edilmez, çevreci ekonomiler kendiliğinden hayat bulmaz. Bunların tümünün gerçeğe dönüşebilmesi için bir araya gelmeli ve cesur olmalıyız.
Konferans Notları:
- 106. Oturum Başkanlığına Panama Çalışma Bakanı Luis Ernesto Carles seçildi.
- ILO Genel Direktörü Guy Ryder “Değişen İklimde Çalışma Hayatı: Yeşil İnisiyatif” başlıklı raporunu sundu.
- 205 sayılı “Barış ve Afet Direnci için İstihdam ve İnsan Onuruna Yakışır İş” başlıklı yeni bir tavsiye kararı onaylandı.
- 4, 15, 28, 41,60 ve 67 sayılı ILO Sözleşmeleri feshedildi.
- “Adil ve Etkin İşgücü Göçü Yönetimi” başlıklı önerge kabul edildi.
- Standartların Uygulanması Komitesi sözleşme ve tavsiye kararlarının ihlali çerçevesinde toplam 24 ülkeyi görüştü.
- Türkiye bu sene 135 Sayılı “İşçi Temsilcileri Sözleşmesi” kapsamında Aplikasyon Komitesi’nin gündemine alındı.
- Dünya İş Günü Zirvesi’nin bu yılki konu başlığı “Çalışan Kadınlar İçin Daha İyi Bir Gelecek” idi.
- Konferansa 187 ILO üyesi ülkeden toplam 6000 katılımcı akredite oldu.