İnşaat ve Ağaç İşçileri Enternasyonali’nin (BWI) Afrika, Asya – Pasifik, Avrupa, Latin Amerika – Karayipler ve Kuzey Amerika alt bölge komiteleri başkanları ile bu alt bölgelerde yer alan 26 ülke grubu temsilcisinin oluşturduğu Dünya Konseyi, 2015 yılı toplantıları için 16 – 17 Kasım tarihlerinde İsviçre’nin Cenevre kentinde bulunan Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Genel Merkezi’ndeydi. Toplantılara aynı zamanda İsrail, Kıbrıs, Malta ve Yunanistan’ın da dâhil olduğu ülke grubumuzun başkanı da olan Genel Sekreterimiz Tevfik Özçelik ve Dış İlişkiler Uzmanı Özgür Doruk iştirak ettiler.
Arjantin’in başkenti Buenos Aires’te 9 Aralık 2005 tarihinde düzenlenen kongrede Uluslararası İnşaat ve Ağaç İşçileri Federasyonu (IFBWW) ve Dünya İnşaat ve Ağaç İşçileri Federasyonu’nun (WFBW) birleşme kararı ile BWI kurulmuştur. Bu itibarla 2015 yılı Dünya Konseyi Toplantısı, BWI’nin 10. kuruluş yıldönümü için kısa bir kutlamaya da sahne oldu.
Toplantının açışını aynı zamanda İsveç GS Sendikası Başkanı da olan BWI Başkanı Per Olof Sjöö yaptı. 2015 yılına dair kısa bir değerlendirme niteliğinde olan konuşmanın dikkat çekici başlıkları, Türkiye üzerinden Avrupa’ya geçen göçmenlerin durumu, Aralık ayı içerisinde gerçekleştirilecek Paris İklim Değişikliği Zirvesi ve yakın tarihlerde dünyanın çeşitli şehirlerinde gerçekleştirilen terör saldırılarıydı. Sjöö konuşmasında dünya üzerinde hali hazırda yerlerinden edilmiş 60 milyon insanın olduğunu belirtti.
Bazı ülkelerin mültecileri reddetmesinin veya yalnızca sayıca az bir grubu ülkelerine almış olmasının kabul edilemez olduğunu ve tüm AB ülkelerinin savaş ve zulümden kaçan insanlara karşı üzerlerine düşen sorumluluğu yerine getirmeleri gerektiğini söyledi. “Ankara, Paris, Beyrut ve Tunus’ta gerçekleştirilen terör saldırılarını lanetliyoruz ve bu saldırılar nedeniyle mültecilerin töhmet altında bırakılmasına karşı çıkıyoruz” sözlerine de yer veren Sjöö, konuşmasını ülkesinde demokrasinin yeniden tesisine yönelik çabaları nedeniyle Ekim ayında 2015 Nobel Barış Ödülü’ne layık görülen Tunus İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nu (UGTT) tebrik ederek sonlandırdı.
BWI Dünya Konseyi oturumlarının bu yılki konuğu Uluslararası Göç Örgütü (IOM) Genel Müdür Yardımcısı Laura Thompson’du. Konseyin, bir önceki konsey tutanakları ile aktüel toplantıya ilişkin gündemi onaması ardından söz alan Thompson, “Mültecilerin insana yakışır istihdam olanaklarına erişiminin sağlanması için tüm sivil toplum örgütleri ve özellikle de sendikalarla bir arada çalışmalıyız” mesajını iletti. Bilhassa inşaat şantiyelerinde çalıştırılmak üzere Katar’a getirilen işçilerin çalışma ve yaşam koşullarının iyileştirilmesi için BWI’nin hayati bir rol üstlendiğinin altını çizen Thompson sunuşunu, “Dünya üzerinde hareket halinde olan çok sayıda göçmenin yalnızca küçük bir bölümü Avrupa’ya ulaştı, oysaki Türkiye, Lübnan ve Ürdün gibi ülkeler uzun yıllardır tek başlarına bu insanlara sahip çıkmaktalar” sözleri ile tamamladı.
Toplantı sırasıyla Afrika, Asya – Pasifik, Avrupa, Latin Amerika – Karayipler ve Kuzey Amerika alt bölge komiteleri başkanlarının, 2015 yılı içerisinde bölgelerinde gerçekleştirdikleri komite toplantılarına ve alınan kararlara ilişkin takdimleri ile devam etti. Bölge raporları ardından BWI Uluslararası Kadın Komitesi Başkanı, Malezya UFES Sendikası’ndan Fatimah Mohammad 2017 yılında gerçekleştirilecek BWI Kongresi’ne dek, kadın komitesi olarak sürdürülmesini talep ettikleri eylem ve etkinliklere ilişkin bilgiler aktardı. Uluslararası Kadın Komitesi’nin eylem planı niteliğini taşıyan önerileri BWI Dünya Konseyi üyelerince oy birliğiyle kabul edildi.
Bangkok’ta gerçekleştirilen BWI 3. Dünya Kongresi kararlarından ilki örgütün plan ve stratejilerinin gerek bölgesel, gerekse küresel düzeyde daha verimli sonuçlar getirmesi için nasıl bir yönelim sergilenmesi gerektiğini tespit edecek bir komisyon kurulmasını şart koşuyordu. İsveç BYGGNADS Sendikası Başkanı Johan Lindholm yönetiminde çalışmalarını tamamlayan komisyonun raporu, yine Lindholm tarafından Dünya Konseyi üyeleriyle paylaşıldı. Komisyon raporu BWI Eylem Planı’nın ulaşılması hedeflenen sonuçlara götürecek kabiliyete sahip bir araç olduğu tespitini içermekteydi.
Ancak şu tavsiyeler de raporda yer buldu: Daha güçlü sendikalar yaratılabilmesi için yeni örgütlenme modelleri geliştirilmelidir. Üye örgülerin çok uluslu şirketlerde örgütlenmesini kolaylaştırmak adına Uluslararası Çerçeve Anlaşmalarının sayısı arttırılmalıdır. Gençleri hedef alan projelere öncelik tanınmalıdır. BWI Dünya Konseyi, içerik ve tartıştığı konular bazında daha politik bir yapıya kavuşturulmalıdır. Tüm BWI alt bölgelerinden sendikalar arasındaki mevcut iletişim ağı daha da geliştirilmelidir.
Belçika ACV – BIE Sendikası’ndan Pierre Cuppens ve Almanya IG BAU Sendikası’ndan Dietmar Schäfers 2013 – 2017 kongre dönemi süresince BWI Başkan Yardımcılığı görevlerini sürdürmektedirler. Dünya Konseyi oturumlarının öğleden önceki son bölümü her iki başkan yardımcısı tarafından sunulan ve uluslararası spor organizasyonları için devam eden inşaat hazırlıklarında çalışan işçilerin örgütlenmesi ve Lafarge&Holcim, Heidelberg&ItalCementi gibi birleşmeler ardından küresel çimento sektörünün durumunu içeren raporlara ayrılmıştı. Bu bölümde ayrıca BWI Başkanı Per Olof Sjöö tarafından Paris İklim Değişikliği Zirvesi dâhilinde BWI tarafından düzenlenecek eylem ve etkinlikler, FSC orman sertifikasyon sistemi içerisinde BWI’nin üstlendiği görevler ve Küresel Genç İşçiler İletişim Ağı’nın yakın tarihli çalışmalarına dair raporlar da konsey üyeleri ile paylaşıldı.
Toplantı BWI’nin ilgili birimlerince Dünya Konseyi’nde çeşitli nedenlerle boşalan pozisyonlara yeniden seçimlerin yapılması, 2015 yılı mali raporu ile BWI’ye yapılan üyelik başvurularının ve üyelikten ihraçların karara bağlanması, 2016 yılı etkinlik planı ve takvimi ile 2017 yılında gerçekleştirilecek BWI 4. Dünya Kongresi hazırlıklarına ilişkin bilgilendirme ile devam etti.
Konsey, BWI Genel Sekreteri Ambet Yuson’un geride bırakılmak üzere olan yıl gerçekleştirilen faaliyetlere ilişkin raporu ile 2016 yılı süresince hangi alanlara odaklanılacağına dair sunumu ile sona erdi. Yuson konuşmasında şu sözlerine yer verdi, “2010 yılından bu yana Katar’da gerçekleştirilecek 2022 FIFA Dünya Kupası inşaat hazırlıklarında çalışan işçilerin örgütlenmesi ve haklarının güvence altına alınması mücadelemizde beklenen olumlu gelişmeye nihayet ulaştık. Artık Katar’da bir ofisimiz var. Bu ofis aracılığıyla Nepal, Hindistan ve Pakistan’dan işçileri üye kaydetmeye başladık. Ayrıca, oluşturduğumuz cep telefonu uygulaması ile üye kaydını gerçekleştirdiğimiz tüm göçmen işçilerle doğrudan irtibat kurabiliyor, onlardan tarafımıza ulaşan herhangi bir işveren kaynaklı istismarı doğruca yetkili mercilere iletebiliyoruz. Bu nihai sonuca ulaşmamızda emeği geçen ve destek veren BWI üyesi tüm sendikalara teşekkür ediyorum”. Yuson, FIFA’nın bir çok uluslu şirket niteliği taşıması dolayısıyla Katar’daki mevcut durumdan kaynaklanan sorumluluğunun, OECD’nin Çok Uluslu Şirketler Yönergesi’ni ihlal anlamı taşıdığını ve bu yönde İsviçre Ulusal İrtibat Bürosu’na yaptıkları şikâyetin kabul edildiğine de dikkat çekti.
Genel Sekreterin raporu bir diğer önemli hususa ilişkin gelişmeleri içermekteydi. Bilindiği üzere Dünya Bankası, finansal destek verdiği tüm yararlanıcılar için bağlayıcılık arz eden “Çevresel ve Sosyal Tedbirler” üzerine bir dizi toplantıyı 2012 yılından bu yana sürdürüyor. Dünya Bankası ESS2 adını verdiği anılan tedbirler paketinin revize edilerek, finanse ettiği projelerin yoksulları ve çevreyi koruyucu niteliğinin arttırılması eğiliminde. BWI, inşaat ve ormancılık alanında Dünya Bankası’nın mali destek sağlayacağı projelerdeki çalışma koşullarının güçlü standartlara uyumlu biçimde hayata geçirilmesi amacıyla ESS2 toplantılarına yetkin bir ekiple başlangıcından bu yana aktif bir katılım göstermekte.
Yuson, 18 Eylül 2015’te Washington’da gerçekleştirilen son toplantıda BWI’nin sunduğu değerlendirmeyi şu sözleri ile aktardı, “Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu (ITUC) ve ILO tarafından belirlenen temel ilkeler ve çalışma yaşamındaki hakların tümü, ILO üyesi ülkeler için bağlayıcı nitelikte olduğunu ve temel sözleşmelerin hepsini onaylamamış ülkelerin dahi bile yıllık ilerleme raporu sunmak zorunluluğu bulunduğunu belirttik. Buna ek olarak ILO yetkilileri de ILO’nun örgütlenme özgürlüğü ve toplu pazarlık hakkına dair olan 87 ve 98 nolu sözleşmelerini onaylamayan ülkelerin bile bu sözleşmelere dair sorumlulukları olduğunu dile getirdiler. Bu noktada, temel hak ve ilkelerin korunabilmesi adına ILO ile ortak çalışma yürütülmesi oldukça önemli olmasına rağmen eğer ESS2’de yer alan tanımlar yeniden düzeltilmediği sürece bu hak ve ilkelerin korunabilmesi mümkün gözükmemektedir”. BWI’nin Dünya Bankası’yla gerçekleştireceği bir sonraki toplantı Aralık ayının sonlarına tekabül edecek ve detayları sendikamız internet sitesinde yer alacaktır.
BWI Dünya Konseyi oturumlarının Avrupa sınırlarına yoğun bir göç akımının yaşandığı döneme rastlaması, her ne kadar gündem birbirinden farklı geniş tematik tartışmalara ev sahipliği yapsa da, tartışmalara katkı sunan tüm konsey üyelerinin konuşmalarında müşterek olan nokta da göç ve göçmenlerin durumu idi. Gerek konunun burada bu denli itinalı biçimde ele alınması ve gerekse konseye gelinen süreçte Hollanda’nın Harderwijk kentinde düzenlenen “Küresel Göç Konferansı” ile elde edilen veriler, inşaat ve ağaç işleri sektörlerinin evrensel emek birliği niteliğini taşıyan BWI’nin taleplerini bir bildirge ile kamuoyuyla paylaşması fikrini doğurdu. Bu itibarla BWI Dünya Konseyi’nin tüm üyelerince imzalanan bildiri makalenin devamında ilginize sunulmuştur.
BWI Dünya Konseyi
Adil Göç Politikaları Çağrısı
Sonu gelmeyen küresel ekonomik kriz ve bir dizi iç savaşla ağırlaşan siyasi çatışmalar binlerce insanın Akdeniz ve Balkanları geçerek Avrupa’ya ulaşmak adına göze aldığı tehlikeli yolculuklara sebep olmaktadır. Yalnızca 2015 yılında, resmi rakamlara göre 750 bin göçmen ve sığınmacı Avrupa’ya ulaşmıştır; fakat tahminlere göre bu rakam 750 binin oldukça üstündedir. Göçmen ve sığınmacıların çoğunluğu Suriye, Afganistan ve Pakistan’dan gelirken, Kosova, Eritre ve Nijerya’dan da azımsanmayacak oranda insan Avrupa’ya geçiş yapmaya devam etmektedir. Siyasi ve ekonomik özgürlüklerinin peşinde olan bu insanlar zalim ve vicdansız kaçakçıların kurbanı olmaktadırlar. Bu yıl, gerçekleştirdikleri tehlikeli yolculuklar sırasında yaklaşık 3,500 erkek, kadın ve çocuk hayatını kaybetmiştir.
Avrupa’nın maruz kaldığı bu göç akımları 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana gerçekleşmiş en büyük yer değiştirmeyi ve hareketi temsil etmektedir. Küresel eşitsizlik, Güney’de kalkınma ve insana yakışır iş koşullarının eksiklikleri ve devam etmekte olan iç savaşlar bugün gerçekleşmekte olan göç hareketini katlamaktadır. Avrupa’ya ilk varış noktaları genellikle Yunanistan, İtalya ve Malta kıyıları olsa da göçmen ve sığınmacıların ulaşmak istedikleri yer, ekonomik olarak daha gelişmiş olan Orta ve Kuzey Avrupa ülkeleridir. Bu durum Dublin Sözleşmesi’nin geçersiz hale geldiğinin kanıtıdır.
En çok göçmen ve sığınmacı kabul eden Almanya ve İsveç gibi ülkeler, artık sığınmacıların tüm Avrupa ülkelerine dağıtılmalarını sağlayacak ve ülkelerin ekonomik gücü ve nüfusuna göre hazırlanmış bir kota sistemini önermekteler. Buna rağmen, Macaristan ve Polonya gibi pek çok ülke bu tarz bir sistemi reddedeceklerini belirtmektedir. Bu ülkeler, göçmen ve sığınmacıları ülkelerinden uzak tutmak için sınırlarına tel örgü çekmeyi tercih etmektedirler.
Fransa’da gerçekleşen terör saldırılarının ardından, muhafazakar güçlerin bu saldırıları göçmen ve sığınmacı akınını durdurmak adına bir argüman olarak kullanmalarından endişe edilmektedir. Bizler demokrasi, tolerans ve özgürlükleri tehlikeye atan her türlü şiddet olayını tüm kalbimizle kınamalıyız. Bu tarz saldırılar şiddetten kaçarak barış içinde yaşamak adına Avrupa’ya gelmeye çalışan göçmen ve sığınmacıları suçlamak için kullanılmamalıdır.
Göçmen ve sığınmacılara karşı şimdiden şiddet ve nefret suçlarının oranı yükselmeye başlamıştır. Hükümetler göçmen ve sığınmacıların topluma tam entegrasyonunu sağlamak adına daha net ve sorumluk üstlenen planları uygulamaya geçirmelidirler. Sığınmacıların yerleşmesini sağlamanın getirdiği belirli zorluklar olmasına rağmen hükümetler adil ve kapsayıcı göç politikalarının uzun vadede ülkelerin ekonomik gelişmesine katkıda bulunacağını unutmamalıdırlar.
Avrupa hükümetleri tarafından ekonomik krize bir çözüm olarak uygulanan kemer sıkma politikaları, tam aksine bir sorun haline gelmiştir. Bu politikalardan sonra Avrupa’da daha çok insan işsiz ve sosyal güvencesiz yaşamaya mahkum edilmiştir. Çalışan yoksulların sayısı pek çok Avrupa ülkesinde artış göstermiştir. Daha fazla sığınmacının Avrupa’ya kabul edilmesi ile Avrupa’nın daha da yoksullaşacağı görüşü yanlış bir kanıdır. Sığınmacıların entegrasyonu daha çok istihdam yaratacak ve ekonomiyi canlandıracaktır.
İnsanların insana yakışır iş, barış ve siyasi özgürlük arayışı ile göç etmeleri yeni bir olgu değildir. Bu insanların temel haklarından birisidir ve bu şekilde kabul görmeye devam etmelidir. Güvenlik odaklı sınır politikalarının uygulanması bu temel hakkın özü ve gayesiyle çelişmektedir. Eğer bu hakkı bir temel hak olarak koruyamazsak, insani, demokratik ve eşit bir Avrupa sözü, bu kıtaya ulaşmaya çalışırken denizde kaybolan binlerce insanla aynı kaderi paylaşacaktır
Avrupa’daki sendikalar en başından beri bu siyasi değişimin ön saflarında yer almaktadırlar. BWI ve üyesi bulunan sendikal örgütler, Avrupa Birliği üyesi ülkeleri ve hükümetlerini:
- Avrupa Birliği’ne girmek ve sığınma talebinde bulunmak isteyenler için yasal ve güvenli alanlar yaratılması,
- Dublin Sözleşmesi’nin “sığınmacılar sadece ilk ulaştıkları Avrupa Birliği ülkesine sığınma talebinde bulunabilirler” şeklinde belirtilen tartışmalı maddesine dayanarak gerçekleştirilen tüm sınır dışı etme uygulamalarına son verilmesi,
- Daha geniş yerleştirme ve kabul kotalarına izin verilmesi,
- Mültecileri güvenli ulaşım kanallarına erişimlerini engelleyerek, kaçakçıların ve insan tacirlerinin kucağına iten, gerekli giriş vizesine sahip olmayan havayolu şirketleri ile diğer ulaşım firmalarını “Nakil Tedbirleri” adını taşıyan hükümler uyarınca cezaya çarptıran uygulamaya son verilmesi,
- Avrupa Birliği üyesi ülkelerin, göçmen ve sığınmacıların ülkeden ülkeye serbestçe geçişini engellemek adına uygulamaya aldıkları geçici sınır kontrollerinin kaldırılması,
- Sınır yönetim ve kontrol yöntemleri yerine, göçmen ve mültecilerin haklarına odaklanan adil göç politikaları geliştirilmesi,
- Göçmen ve mültecilerin, geldikleri ülkelerdeki işçiler ile aynı istihdam koşullarına, ücret ve sosyal yardım haklarına sahip bir biçimde çalışma yaşamına entegre edilmesi,
- Sendikaların da aralarında bulunduğu sivil toplum örgütlerine danışarak, adil göç politikaları geliştirilmesi ve Avrupa Birliği içinde ve dışında göç konusu üzerine geniş kapsamlı bir işbirliği tesis edilmesi adına müzakerelerde bulunulması yönünde uyarmaktadır.