BWI Avrupa Komitesi Toplantıları
İnşaat ve Ağaç İşçileri Enternasyoneli (BWI) Avrupa Kadın Komitesi, Avrupa Komitesi ve Pan – Avrupa Ağaç İşleri ve Ormancılık Konferansı toplantıları, 22 – 26 Ekim 2012 tarihleri arasında Polonya’nın başkenti Varşova’da gerçekleştirildi. Toplantılara Sendikamızı temsilen Genel Başkan Yardımcımız Bekir Avcı, aynı zamanda BWI Yönetim Kurulu Üyesi de olan Genel Sekreterimiz Tevfik Özçelik ve Dış İlişkiler Uzmanı Özgür Doruk katıldılar.
BWI Avrupa toplantıları 23 Ekim’de yapılan Avrupa Kadın Komitesi ile başladı. 24 Ekim’de gerçekleştirilen Avrupa Komitesi’nde bu yıl gündeme alınan konulardan öne çıkanlar şu şekilde sıralanabilir: Ücretlerde yaşanan düşüşe karşı stratejiler, yeni bir “Avrupa Sosyal Şartı” gereksinimi, inşaat endüstrisinde ekolojik dönüşüm ve bu yolla yeni istihdam olanakları yaratılması, ve Aralık 2013’te düzenlenecek BWI Dünya Kongresi’nde onanacak olan 2013 – 2017 Dönemi Eylem Planı.
Komite toplantısını izleyen iki gün ise Pan – Avrupa Bölgesi Ağaç İşleri ve Ormancılık Konferans’ına ayrılmıştı. BWI’ye Avrupa’dan üye sendikalar konferans süresince ağaç işleri ve ormancılık sektörlerinde çalışan emekçilerin haklarını savunmak ve yüceltmek için hayata geçirilecek eylemlerin tüm kıtada nasıl koordineli bir nitelik kazanabileceğine dair çözüm önerilerini masaya yatırdılar. BWI Avrupa Komitesi bu yıl ayrıca iki önemli bildirgeyi oy birliği ile kabul etti; “Sendikal haklar ve demokrasi” ve “Ekolojik dönüşüm ve istihdam olanakları yaratılması”. Aşağıda Avrupa’da ücretlerde yaşanan gerilemeye karşı sendikal stratejiler üzerine BWI Avrupa Başkanı Vasco Pedrina tarafından hazırlanan metin ile komitenin onadığı bildirgenin öne çıkan bölümlerini bulabilirsiniz.
Avrupa Sendikal Hareketi: Ulusal Eylemlerden, Topyekün Karşı Koyuşa
Dünyadaki ekonomik durum son derece tutarsız ve Euro krizi devam ediyor. Ne “EURO Paktı” ne de “Finansal Pakt” tek para birimi uygulaması etrafındaki belirsizliği sona erdiremedi. Şu sıralar iflasın eşiğinde bulunan Yunanistan’daki trajik durum, düşünülenin aksine, acımasız kemer sıkma politikalarının doğru çare olmadığını gösterdi. ETUC tarafından da belirtildiği üzere, hem ekonomik büyümeyi sağlayacak, hem de makroekonomik dengesizliğin ortadan kaldırılmasının yanı sıra hükümetlerin bütçe açığı ve dış borçlarını aşamalı olarak düşürecek tedbirler kombinasyonu, EURO’nun içinde bulunduğu krizden çıkmasını mümkün kılabilir.
Endüstrimizdeki ekonomik durum her ülkede aynı olmamasına karşın, pek çoğunda kemer sıkma planları istihdam olanaklarının sayısı ve niteliğine negatif etki etmektedir. Bu ülkelerde sendikalar, üye sayıları ve eylemlilik kapasiteleri açısından zayıflamaktadırlar. Bu düşüş sendikal alana ulusal soyutlanma eğilimi olarak yansımaktadır ve aynı etki politik alanda da gözlemlenebilmektedir. Ormancılık sektörü örneğinde olduğu gibi, yapısal kriz yaşanan endüstrilerde ve sendikal haklar ile sosyal işbirliğine, populist hükümetlerce vahşi saldırıların yapıldığı ülkelerde sendikaların sahip oldukları güç tehlike altına girmiştir. Bu durum bilhassa Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde mevcuttur.
Eğer Avrupa Sendikal Hareketi’nde geri dönüşü mümkün olmayan bir gerileme yaşamak istenmiyorsa, mevcut stratejileri yeniden gözden geçirmek gerekiyor. Basit bir ifadeyle, sendikal hareket içerisinde süregelen tartışmalar iki eğilimi ortaya koyuyor. Bunlardan ilki “politik etkinliğin yeniden ulusallaştırılması” stratejisini savunuyor. Bu “stratejik geri çekilme”, AB’nin bir ultra liberal yıkıma doğru ilerlediği ve buna karşı tek gerçekçi cevabın, her ulus içerisinde sosyal devletin savunulması için birer direniş ağı kurmak olacağı savıyla hareket ediyor.
Diğer eğilim ise, ulusal direnişler üzerine bina edilmiş bir Avrupalılaştırma sosyal mücadelesini öngören “saldırgan stratejiyi” savunuyor. Bu tez tek pozitif alternatifin, tüm Avrupa’da gerek politik etkinliklerde ve gerekse ortak eylemlerde nicel ve niteliksel açıdan bir sıçrama olması gerekliliğini ileri sürüyor. Bu tür bir sıçrayış için zaman kısıtlıdır ve gerçekte büyük bir risk arz etmektedir. EURO Paktı ve Finansal Pakt ile tasarruf tedbirlerinin etkisi ve bunun bir sonucu olarak sağ eğilimli popülist güçlerin de yükselişi, ülkeler içerisinde ve uluslararası seviyede eşitsizlikleri yükseltebilir ve sosyal, politik tansiyonu önüne geçilemez bir noktaya taşıyabilir. Bunun getireceği doğal sonuç sendikal hareket için bir yıkım olabilir.
Şu ana kadar gerçekleştirilen kampanyalar, sosyal mücadelenin Avrupalılaştırılması için gösterilen mevcut çabaları karşılayamadı. 2011 yılında gerçekleştirilen ETUC Kongresi’nde, İspanyol konfederasyonlar CC:OO ve UGT’nin çağrısıyla birbiriyle koordineli grevler düzenlenmesi ya da tüm Avrupa’da bir genel grev ilan edilmesi için bir önerge kabul edilmişti. Ancak yeterince bağlayıcılık arz etmedi. Bu önergeye yanıt olarak UNI Avrupa ve EFBWW sektörel federasyonları geçtiğimiz yıl içerisinde yaptıkları kongrelerinde daha uzun dönemli bir kampanyayı hayata geçirme kararı aldılar ve “Avrupa sendikaları alarm çanlarını çalıyorlar” fikrinden hareketle bir Avrupa Eylem Günü planladılar. Talepler şu sloganlar ile ifade edilecekti: “İstihdam – Ücret – Haklar, Spekülasyon ve Kemer Sıkma Emirleri Değil”, Eşit İşe, Eşit Ücret”, “Avrupa’ya Evet, Ancak Yeni Bir Avrupa’ya”.
Gerçekleştirilen yeterli sayılabilecek bir hazırlık aşaması ile Yunanistan, İspanya, Portekiz ve İtalya’da gerçekleştirilen geniş katılımlı grevler ile ekonomik açıdan daha iyi durumdaki ülkelerde faaliyet gösteren sendikaların sınırlı eylemlilik kapasiteleri ve mücadeleye ilişkin isteksizlikleri arasındaki büyük uçurumun kapatılması amaçlandı. Bu durum, tüm ulusal konfederasyonların ulusal gelenekleri ve etkinlik potansiyellerini de dikkate alarak eylemlerinde niteliksel bir sıçramaya ulaşmalarını gerektiriyordu.
Böylelikle 29 Şubat’ta düzenlenen ETUC Eylem Günü sonucuna ulaşıldı. Dört hafta gibi kısa bir süreye sığdırılan hazırlıklar, niteliksel açıdan beklenen ilerlemeyi sağlamaya yeterli olamadı. Bu ilerlemeyi sağlayacak olanın; gerçek bir politik irade ile zamana yayılarak tamamlanacak zamana yayılmış bir hazırlık aşaması olduğu anlaşıldı. Kendisini “Sosyal Avrupa” projesine adamış olan herkesin aklında aynı sorular kaldı; “ulusal vazgeçiş”i sonlandırmayı mümkün kılacak hak taleplerimiz neler, hangi enstrumanları kullanacağız, hangi yolları deneyeceğiz, sendikal eylemlerin ulusal çerçevesinin ötesine nasıl geçeceğiz, Güney Avrupa ülkelerinde düzenlenen eylemlerin yalnız bırakılmışlığının üstesinden nasıl geleceğiz ve onların mevcut durumlarını yeniden biçimlendirebilmeleri için gerekli mücadeleyi Avrupa sathına nasıl yayacağız? Ne tip sosyal ve politik ittifaklar bizlere arzu ettiğimiz edinimlere ulaşmamızda katkı sağlar? Sendikal gücü kazanmak için, yalnızca mevcut kötü gidişatı durdurmak yeterli olmayacak, bu sorulara da yanıtlar bulunması gerekiyor.
Orta ve Doğu Avrupa’da Sendikal Haklar ve Demokrasi
Pek çok Orta ve Doğu Avrupa ülkesinde işçiler ekonomik krizin kurbanı haline gelmişlerdir. Ücretlerde daralma, asgari ücret ve emekli aylıklarında düşüş, emeklilik yaşının yükseltilmesi, sosyal yardımlar ve kamu hizmetlerinde kesintiler, kitlesel işten çıkarmalar, toplu pazarlığın özerkliğine yapılan tehditler, eşitsizlik ve yoksulluğun yükselişi, işçi haklarına ve hatta demokrasiye yapılan saldırılarla yüz yüze kalmaktadırlar. Macaristan, Romanya, Bulgaristan ve Ukrayna gibi Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde güç sahipleri, demokrasiyi hor görme, kişisel çıkarlarını garanti altına alma ve yolsuzluğu yaygınlaştırma amaçlarıyla harekete geçtiler.
Bu durum hemen hemen her yerde aşırı sağcı populizmin, yabancı düşmanlığının, ırkçılığın, sendika karşıtlığının ve sendikal ayrımcılığın yükselmesiyle sonuçlanıyor. Bütçe açıklarını aşağıya çekmek için öne sürülen kemer sıkma tedbirleri gibi uygulamalar aracılığıyla pek çok Orta ve Doğu Avrupa ülkesinde çalışma yasalarında değişiklikler yapıldı. Bu durum bölgede sendikal hakların aşınması ve aynı zamanda sosyal diyalogun baştan savma ve yapmacık biçimde uygulanması ile sonuçlanmaktadır.
BWI Avrupa Komitesi oy birliği ile kabul ettiği bildirgeyle Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde yaşanan endişe verici vakalara dikkat çekmiştir. Çalışanların ve sendikaların haklarını geriletici neo – liberal ekonomi reformlarının yürürlüğe konulduğu Gürcistan, sendikal etkinliklerin ağır bir biçimde sınırlandırıldığı Türkiye, bağımsız sendikaların hükümet eliyle taciz ve tehdit edildiği Beyaz Rusya başta gelmek üzere, sendika karşıtlığı Orta ve Doğu Avrupa’da yayılmaktadır.
Yunanistan, EURO bölgesi borç krizinin merkezindedir. Yunan hükümetine, Troyka adı verilen Avrupa Komisyonu, Avrupa Merkez Bankası ve Uluslararası Para Fonu (IMF) üçlüsü tarafından ortaya konulan Ekonomik ve Finansal Politika yaptırımları ile, ücretlerde ve yaşam standartlarında sert kesintiler yaparak, bir iç devalüasyon gerçekleştirmesi dayatıldı. Macaristan ve Romanya da finansal krizle yüzleşmek zorunda kalan diğer AB üyesi Orta ve Doğu Avrupa ülkeleridir. Bu ülkelerde ulusal ve sektörel düzeyde bağıtlanmış olan toplu sözleşmeleri baltalayan, işçilerin ve sendikaların zararına olan yasa değişiklikleri bir bir hayata geçirildi.
Yunanistan, Gürcistan, Beyaz Rusya ve Türkiye’de yaşananlar özel ihtimam gösterilmesini hak ederken, başta Arnavutluk, Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Polonya, Sırbistan ve Ukrayna olmak üzere, Orta ve Doğu Avrupa çapında pek çok sendika; sosyal diyaloğun zayıflatılmış olmasına ilişkin hayal kırıklıklarını dile getirmektedirler. İstihdam biçimlerinde yaşanan değişim de endişe uyandıran bir diğer konudur. Örneğin; kısa süreli iş sözleşmelerinin yaygınlaşması, sendikalılaşmayı güçleştirmektedir. Beyaz Rusya’da gerçekleşen uygulamalar bu konuya en uç örneklerdir, ancak Hırvatistan’ın da içlerinde yer aldığı ülkelerdeki durum da benzer şekilde kaygı yaratıyor.
Bosna Hersek, Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Makedonya, Polonya ve Sırbistan’ın da aralarında bulunduğu pek çok Orta ve Doğu Avrupa ülkesinde sendika üyeliği ve eylemliliğine yasaklar getirildiği rapor edilmektedir. Beyaz Rusya ve Rusya Federasyonu’nda yasal mekanizmaların sendikal hakları koruması yönünde güven telkin etmediği apaçık ortadadır. Arnavutluk ve Moldova’da çalışma müfettişliği uygulamalarının zayıf durumu da bir diğer sorundur.
BWI Avrupa Komitesi toplantısı ardından, komiteye ev sahipliği yapan Polonya ZZ Budowlani Sendikası genel merkezine bir ziyaret gerçekleştirdik. Sendika Genel Başkanı Zbigniew Janowski ve Dış İlişkiler Sekreteri Jakub Kus’tan bu ziyaret esnasında son dönem toplu sözleşmeleri, mücadele alanları ve örgütlerinin yapısı hakkında bilgi aldık. Kendilerine Sendikamızı tanıttığımız bir brifing verdik ve ortaklaşan sorunlarımız üzerine dayanışma arzumuzu ilettik.